Ev hapsi günlükleri-1
Evde kal hayatta kal sloganı ile bir çoğumuz evlere kapandık.
Covit salgını ile evlerde yaşamaya başlayınca ilginç bir hayatı da yaşamaya başladık.
Ben de tedbirli olmak adına çalışmalarımı yani işimi eve taşıyanlardanım.
Salgının kötü yönlerini ve acı taraflarını sürekli yayınlardan dinliyoruz okuyoruz.
Ancak ben umutlu ve neşeli yanlarına bakarak farklı pencerelerden yazmak istiyorum.
Gelelim bu süreçteki ev hapsi hallerine
Şahsen ben evde yaşamayı çok sevdim.
Tekrar ofis yaşamına nasıl uyum sağlarım bilmiyorum.
Neden mi?
Çalışıyorsun ve sıkılınca serilecek divan hemen yanı başında.
Sınırsız yiyecek ve içecek!
Göbek sorununu diyeceksiniz.
Bir süre bakmayın canım şu felaketin içinde.
Takım elbiseymiş. Ütü filanmış.
İhtiyaç yok. Pijama tercih edilir.
Yol stresi yok.
Uykudan uyanınca işte olabiliyorsun.
Yol parası,
Öğle yemek derdi
Mazot parası,
Araba derdi veya masrafı yok. İhtiyaçta yok.
Dedim ya ben tuttum bu işi.
Şaka falan yapmıyorum.
Farkında mısınız.?
Bambaşka bir hayat yaşıyoruz.
İhtiyaçlarımız nasılda birden değişti.
Otomobiller, telefonlar, çantalar, elbiseler, hepsi bir anda önemini veya önceliğini nasılda yitirdi.
Şimdi birinci önceliğimiz şu ucuz hiç yüzüne bile bakmadığımız şeyler.
Maske, kolonya, dezenfektan.
Aslında bir çoklarımız benim bu hissettiklerimi hissetmiştir.
Nedir o?
Aslında sahip olmak istediklerimizin önemli bir kısmı aslen bizim ihtiyacımız olmadığını;
Aslında o sahip olmak istediklerimize asıl ihtiyacı olan şey yaşadığımız hayatın kendisi olduğu.
Örnek işe gidip gelmek adına bir araba alıyoruz. Yıllarca emeğe, fedakarlığa, fazla çalışmaya, faize birçok maliyete katlanıyoruz.
Kendimiz için mi alıyoruz yoksa sahip olduğumuz hayatın ihtiyacı ve zorunluluğu için mi?